
Mehmet Başaran,zeytini şöyle anlatır: “Ağaçların bilgesi, zeytindir kuşkusuz… En çelimsizi bile kendini kabul ettiren bir ağırbaşlılık, bir suskunluk içinde… Yaşlarını bilen yok. Roma’nın, Bizans’ın izlerini taşıyor bazıları… Zamanlar geçmiş, sahipler değişmiş ama onlar kendi ölümsüzlüklerinde… Gene kendi kendilerinin.”
Ağaçların Bilgesi: Zeytin
Zeytin,bir çok öyküye,romana,şiire konu olmuştur. Dini kitaplarda ve efsanelerde de yerini almıştır. Tüm ülkelerin tarihinde rastlarız zeytine: Mısır’da, Roma’da, Hititler’de, Bizans’ta, Osmanlı’da, Türkiye’de, İtalya’da, İspanya’da, Akdeniz’de. Fransız yazar Georges Duhamel çok güzel anlatmıştır zeytinin coğrafyasını: “Zeytin ağacının vazgeçtiği yerde Akdeniz biter.” Zeytinin tarihi ve etkisi Akdeniz ile sınırlı değildir. Zeytin geçmişten geleceğe hakimdir ve tarihin tanığıdır. Zeytin bir hikayedir, şiirdir, ağıttır, acıdır, hüzündür ve mutluluktur.
Bedri Rahmi Eyüboğlu şöyle der:
“Önümde zeytin ağaçları arkasında yar…
Sene 1946 mevsim sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim
Yar yolu dökülmedik dilleri neyleyim
Yar yar…”
Yeni bir hasat dönemi başlayacak kısa bir süre sonra. Tek tek zeytinler toplanacak. Yine yazılar yazılacak zeytin ağaçlarının gölgesinde. Ağaçlar silkelenecek zeytinleri toplarken. Siyah inciler bir araya getirilecek. Sepetler,kasalar dolacak. Zeytinler araçlara doldurulacak,aracılara götürülecek. Yağlıklar ayrılacak. Çuvallarda bekletilip, biriktirilecek yağhaneye götürmek için.
Necati Cumalı yağhaneleri “Yağmurlarla Topraklar” kitabında şöyle anlatır:
“Arabalar, deve kolları, yük beygirleriyle durmadan çuval çuval zeytin iniyordu kasabaya. Yağhanelerin önünde bir süre sokakta kalıyordu çuvallar. Yağa bulanmış hamallar sırtlayıp çuvalları içeriye çekinceye kadar yeni yükler yıkılıyordu sokağa. Yayalar, üstlerini lekelememek için bastıkları yeri kollayarak geçiyorlardı yıkılan yükler arasından. Yağhanelerden çıkan zeytinyağı ile karışık kirli sular akıyordu kaldırımların kıyılarından. Gün geçtikçe kenevir çuvallara sinmiş zeytinyağı ile pirina kokusu sarıyordu kasabayı.”
Zeytinler, esen rüzgarın keskin dokunuşlarında toplanacak .Tütün zamanına göre güneş erken batacak. Bağ bozumu da çoktan bitmiş olduğu için;siyah inci taneleri umutları tekrardan canlandıracak.Köylü için, yılın son hasadı olacak. Zeytin taneleri yapraklarından ayrılacak, bir olup dolduracaklar kapları.Tanelerini bırakan her ağaç ,dört mevsim parlayan yeşil yaprakları kalacak dağ başında, düz ovada, kırda ve bayırda. Şiir yazacak Nazım yattığı yerden:
“Duyduk ki…
Bu işler duyulur da durmak olur mu?
Bi sabah erken,
Haymana Ovası’nda bir garip kuş öterken,
Sıska bir söğüt ağacı altında zeytin tanesi yedik…”
Mehmet Başaran ceytin ağacının mucizevi doğuşunu söyle anlatır:
“Sanırsın ki bi kuş bi çekirdek düşürmüş yukarından, ondan çimlenmiş, ondan patlamış… Sesi soluğu zeytin kokar. Cenneti başka yerde arama yiğen, aha şu yanda ovadadır, o yanda dağda… Böyle git aşağıya, denizdedir cennet!”